18.12.2017

M. AKİF ERSOY’DAN DAVRANIŞ ÖRNEKLERİ

Milli Şairimiz ve büyük alim M. Akif ERSOY’un hayatını, eğitimini ve eserlerini uzun uzun anlatmak yerine, Akif’in mefkuresini anlamak için gayret göstermek daha doğru bir yaklaşım olacaktır. Bu vesile ile kısa da olsa, Akif’i birkaç yönden ele almak istiyorum.

M. Akif ERSOY, Arapça, Farsça ve Fransızca’yı çok iyi biliyordu. Kur’an-ı Kerim’i tercüme ve tefsir edecek dini bilgiye sahip olan Akif, Türkçe’yi de çok mükemmel kullanıyordu. Milletlerin ayakta kalmasının iki önemli unsuru din ve dil’dir. Yaşamak için, dinimizi ve dilimizi yaşatmak zorundayız.

Akif ömrü boyunca, hiç yalan söylememiş, haksızlığa da boyun eğmemiştir. Kendisini din kardeşinin yerine koyacak olgunluğa sahipti. Mesela, M. Akif’in müdürü, haksız yere görevinden alınınca, ertesi gün kendisi de istifa etmiştir. Sebebi sorulduğunda, ‘‘Arkadaşıma yapılan haksızlık, aynı zamanda bana da yapılmış sayılır. Bu durumda göreve devam etmem mümkün değildir’’ cevabını vermiştir.

Akif, sözünde durmayı ilke edinmiştir. Fatin GÖKMEN hocanın bir hatırasını burada anlatmakta fayda vardır. ‘‘ Akif ile sözleşmiştik. Bana ziyarete gelecek ve evde sohbet edecektik. Ama onun geleceği gün şiddetli bir yağmur ve fırtına başladı. Gemiler bile çalışamıyordu. Akif bu havada gelemez herhalde diyerek şemsiyemi aldım ve komşuya gittim. Biraz sonra eve geldiğimde, Akif’in eve gelip beni sorduğunu ve dönüp gittiğini öğrendim. Ertesi gün kendisine gidip özür diledim. Ama o kabul etmedi ve bana ‘‘ İnsanlar sözleriyle bağlanır. Biz sözleşmiştik, fakat sen sözünde durmadın, artık sana güvenemem’’ dedi ve üç ay kadar bana küs durdu.

Sözünde durma konusunda diğer bir örnek de şöyledir. M. Akif ile bir arkadaşı: ‘‘Hangimiz önce ölürse, hayatta kalanımız diğerinin çocuklarına bakacak’’ diye sözleşirler. Zaman gelir arkadaşı ölür. Beş çocuğuyla zaten zor geçinen Akif, arkadaşının üç çocuğunu da evine alır. Eve gelen misafir Cemal KUNTAY, bu üç çocuğun yaramazlığını görünce müdahale eder. Akif, Cemal Bey’i uyarır ve 20 yıl önce böyle bir sözleşme yaptıklarını ve bunun üzerine evine aldığı yetimler olduğunu anlatır ve onlara bir şey söylememesini ister. İşte M. Akif ERSOY yıllar önce verdiği sözü unutmayan, ahde vefanın dindar ve medeni insanların özelliği olduğunu bilen ve uygulayan insandır.

M. Akif kanaatkârdı ve çok da sabırlıydı. Mevcut imkânlarla geçinmeye çalışırdı. Zengin olmadığı halde infakta bulunmayı severdi. Bir kış gününde ‘‘ üşüyorum, bana yardım et’’ diyen bir adama paltosunu verecek kadar cömertti. Cebinde dolmuş parası bile yokken, İstiklal Marşı’nın kabulü sebebiyle teklif edilen 500 lirayı kabul etmeyecek kadar da gözü toktu. Bu parayı İstiklal Savaşında şehit olanların yetim kalan çocuklarına bağışlayacak bir ahlaka sahipti.

Büyük şair, milli mücadele yıllarında, Anadolu’yu dolaşıp vaazlar yapmış, sohbet ve konuşmalarıyla milleti birlik olmaya ve düşmana karşı mücadele etmeye teşvik etmiştir. Çanakkale Savaşına katılamamış, hatta yakından bile izleyememiştir. Zira görev icabı  yurtdışındaydı. Ama Çanakkale Şehitlerine yazdığı şiirinde, onun milli meselelerle nasıl ilgilendiğini, Çanakkale’de yaşananları kalbinde nasıl hissettiğini görüyoruz. Teberrüken birkaç mısrayı hatırlayalım.

Vurulup tertemiz alnından uzanmış yatıyor!

Bir hilal uğruna ya Rab ne güneşler batıyor!

Ey bu topraklar için, toprağa düşmüş asker!

Gökten ecdad inerek öpse o pak alnı değer.

Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,

Sana ağuşunu açmış duruyor peygamber.

Milli Şairimiz, M. Akif ERSOY bilgiyi, cesareti, sabrı, mücadeleyi, vatan sevgisini ve kısaca tüm mefkuresini Kur’an’dan ve Hz. Peygamber’in sünnetinden almıştır. Bizler de Kur’an’ı Kerim’i çok okumalı ve Peygamberimiz’i (s) daha iyi anlamak için elimizden gelen gayreti göstermeliyiz.        

 

Turgut AÇARİ

İl Müftüsü